top of page

Psikotik Bozuklukları

Psikoz, insanın gerçeklikle temasını kaybetmesidir. Psikoz belirtilerinin yaşanması genellikle psikotik epizod olarak adlandırılır.

Psikotik belirtiler şizofreni, bipolar bozukluk gibi belirli bir ruhsal sağlık durumlarında olduğu gibi çeşitli travmatik deneyimlerde, alkol-madde alımında, organik durumlarda ortaya çıkabilir.

Psikoz belirtileri yaşıyorsanız hemen bir doktora görünmelisiniz. 

Şizofreni

Şizofreni, insanların nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve algıladığını etkileyen bir beyin bozukluğudur. Ortada olmayan şeyleri görmenize veya duymanıza ya da doğru olmayan şeylere inanmanıza neden olabilir. Şizofreni aktif olduğunda belirtiler arasında sanrılar, halüsinasyonlar, dağınık konuşma ve davranışlar, düşünme sorunları ve motivasyon eksikliği sayılabilir. Düşünce bozuklukları, uygun olmayan duygusal tepkiler, düzensiz konuşma ve davranışlar, bilişsel kayıplar kişinin kendine bakım ve günlük işlerinde zorlanmalara, kişilerarası ilişkilerinde bozulmaya neden olur. Şizofreni, nüfusun yüzde birinden daha azında görülür. Erkekleri ve kadınları eşit şekilde etkiler. Oranlar tüm dünyada benzerdir. Şizofreni belirtileri genellikle ilk yetişkinlik döneminde ortaya çıkar. Erkekler genellikle geç ergenlikte veya 20'li yaşların başında ilk semptomları yaşarken, kadınlar hastalığın ilk belirtilerini 20'li yaşlarında ve 30'lu yaşların başında gösterme eğilimindedir. Sorunlu ilişkiler, düşük okul performansı ve düşük motivasyon gibi daha hafif işaretler daha erken ortaya çıkabilir. ​Şizofreni tanısı nasıl konur? Şizofreni tanısı için kişide bozulan işlevsellikle birlikte ortaya çıkan aşağıdaki belirtilerden iki veya daha fazlasına sahip olmalıdır: Sanrılar Halüsinasyonlar Dezorganize konuşma Dezorganize veya katatonik davranış Negatif belirtiler Hastalık tanısı en az bir ay aktif evre ve süregiden belirtilerle birlikte altı ay boyunca devam etmesi durumunda konabilir. Tanı için beyin tümörleri, alkol-madde etkisi, olası tıbbi durumlar ve bipolar bozukluk gibi diğer psikiyatrik tanılar gibi diğer faktörleri ekarte etmelidir. ​Şizofrenide hastalık seyri nasıldır? Hastalık aktif ve yatışma dönemleri ile seyreder. Hastalığın aktif olduğu psikotik dönemde, kişi gerçek ve gerçek olmayan deneyimleri ayırt etmekte zorlanır. Kişinin düşünceleri ve algıları bozulur ve kişi neyin gerçek neyin gerçek olmadığını anlamakta zorluk çekebilir. Herhangi bir hastalıkta olduğu gibi belirtilerin şiddeti, süresi ve sıklığı değişebilir. Bununla birlikte kişi yaşlandıkça şiddetli psikotik belirtilerin görülme sıklığı genellikle azalır. İlaçları reçete edildiği gibi almamak, alkol veya yasadışı uyuşturucu kullanımı ve stresli durumlar belirtileri artırma eğilimindedir. Tedavisiz geçen süre artıkça hastalığın seyri kötüleşir. Hastalığın erken başlangıçlı oluşu, ailede şizofreni öyküsü, yapısal beyin anormallikleri ve belirgin bilişsel belirtilerin varlığı kötü gidiş ile ilişkilidir. ​Şizofreni gelişiminde etkili olan faktörler nelerdir? Şizofreni gelişme riskine çeşitli faktörler katkıda bulunur. Genetik değişiklikler, doğumdan önce enfeksiyonlara maruz kalma veya çocukluk döneminde şiddetli stres gibi çevresel faktörlerle etkileşime girerek şizofreni gelişim riskini artırabilir. ​Şizofreni nasıl tedavi edilir? Şizofreni, belirtileri kontrol etmeye yardımcı olan ilaçlar ve farklı danışmanlık ve destek türleri ile tedavi edilir. Tedavi, birçok şizofreni hastasının son derece üretken ve tatmin edici bir yaşam sürmesine yardımcı olabilir. Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi tedaviyle bazı hastalar son derece iyi durumdayken, diğerleri belirtilerle devam etmeye ve desteğe ve yardıma ihtiyaç duymaya devam eder. ​Antipsikotik ilaçlar, şizofreni tedavisi için reçete edilen temel ilaç türüdür. Şizofreni ilaçları genellikle belirtileri azaltır, ancak alışmaları biraz zaman alır. Bazen insanların en iyi sonucu veren ve en az soruna neden olan ilaçları bulmadan önce birkaç farklı ilacı denemeleri gerekir. İlaç etkinliğindeki yetersizlik ve ilaçların potansiyel yan etkileri nedeniyle tedaviyi yöneten psikiyatristle iyi bir iş birliği içinde tedavinin yönetilmesi önem kazanmaktadır. Şizofreni, tipik olarak tekrarlama olasılığı olan kronik bir hastalık olduğundan uzun süreli önleyici tedavi gerektirir. ​Şizofreni semptomları kontrol altına alındıktan sonra, terapi ve psikososyal destekler, insanların sosyal becerileri öğrenmelerine, stresle başa çıkmalarına, nüksetmenin erken uyarı işaretlerini belirlemelerine ve tedavide kalma sürelerini uzatmalarına yardımcı olabilir. Şizofreni tipik olarak erken yetişkinlik döneminde ortaya çıktığı için, bozukluğu olan bireyler genellikle yaşam yönetimi becerilerini geliştirmeye, mesleki veya eğitim eğitimini tamamlamaya ve bir işe sahip olmaya yardımcı olmak için rehabilitasyondan yararlanır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), obsesyon adı verilen takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranışlar ve zihinsel eylemlerden oluşan bir ruhsal hastalıktır. OKB günlük yaşam etkinliklerini ciddi olarak kısıtlayabilen, aile, meslek ve sosyal yaşamda önemli işlev kayıplarına yol açan, yaşam kalitesini düşüren bir hastalıktır. ​OKB'si olmayan birçok insan, zaman zaman rahatsız edici düşüncelere kapılabilir veya tekrarlayan davranışlar gösterebilir. Ancak bu düşünce ve davranışlar tipik olarak günlük yaşamı bozmaz. OKB'si olan insanlar için düşünceler kalıcıdır ve davranışlar katıdır. Davranışları yapmamak genellikle büyük sıkıntıya neden olur. OKB'si olan kişiler takıntılarının gerçekçi olmadığını bilseler bile, obsesif düşüncelerden kurtulmakta veya kompülsif eylemleri durdurmakta zorlanırlar. ​OKB tanısı, günde bir saatten fazla zaman alan, önemli sıkıntıya neden olan ve işte veya sosyal işlevselliği bozan obsesyonların ve/veya kompulsiyonların varlığını gerektirir. OKB, insanların %2-3'ünü etkiler ve yetişkinler arasında kadınlar erkeklerden biraz daha fazla etkilenir. OKB genellikle çocukluk, ergenlik veya erken yetişkinlik döneminde başlar. Belirtilerinin ortaya çıktığı ortalama yaş 19'dur. ​Tipik obsesyonlar: - İnsanlar veya çevre tarafından kirlenme korkusu - Başkalarına zarar vereceği, elinde olmadan saldırgan davranışlarda bulunacağı şeklinde düşünceler - Gaz ocağı, kapı, kilit gibi nesnelerin açık kalmış olabileceğinden kuşku duyulması - Rahatsız edici cinsel düşünceler veya görüntüler - Yoğun sıkıntı yaratacak şekilde dini içerikli düşünceler - Ayıp sözleri veya hakaretleri ağzından kaçıracağı korkusu - Düzen, simetri veya kesinlik konusunda aşırı endişe - Sesler, görüntüler, kelimeler veya sayılarla ilgili tekrarlayan girici düşünceler - Önemli bir şeyi kaybetme veya atma korkusu ​Tipik kompulsiyonlar: - Aşırı veya ritüelleştirilmiş el yıkama, duş alma, diş fırçalama veya tuvalete gitme - Ev eşyalarının tekrar tekrar temizlenmesi - İşleri belirli bir şekilde düzenleme - Kilitleri, anahtarları veya cihazları tekrar tekrar kontrol etme - Sürekli onay veya güvence arama - Belirli bir sayıya kadar tekrarlanan sayma Uygun tedaviyi alan OKB hastaları genellikle yaşam kalitesi ve işlevsellikte iyileşme yaşarlar. Özellikle serotonin sistemi üzerinde etkili olan ilaçlar OKB tedavisinde oldukça yaralı olmaktadır. Bilişsel ve davranışçı terapiler hem hastalığın tedavisinde hem de özelikle nükslerin önlenmesinde çok önemli bir yer tutar.

Vücut Dismorfik Bozukluğu (Beden Algısı Bozukluğu)

Çoğumuzun görünüşümüzle ilgili sevmediğimiz bir yanlarımız olabilir (örneğin, çarpık bir burun, seyrek saçlar, çok büyük veya çok küçük gözler vb). Kusurlarımız hakkında endişelensek de çoğu zaman bunlar günlük yaşamımızı etkilemez. Ancak beden dismorfik bozukluğu olan insanlar her gün saatlerce gerçek veya hayali kusurlarını düşünürler. Olumsuz düşüncelerini kontrol edemezler ve kendilerine iyi göründüklerini söyleyen insanlara inanmazlar. Düşünceleri ciddi duygusal sıkıntıya ve günlük işleyişte zorluklara neden olur. ​Vücut Dismorfik Bozukluğu, kişinin görünümünde hayali veya hafif bir kusurla ilgili sürekli ve girici aşırı meşguliyetlerle karakterize bir beden imajı bozukluğudur. Uygun biçimde tedavi edilmediği taktirde kronik seyir gösteren bu bozuklukta hastaların önemli bir kısmının iş, sosyal ve özel yaşamları kısıtlanmakta, gereksiz yere tıbbi veya cerrahi bir yardım arama davranışı içine itebilmekte ve çoğu tamamen evine kapanma eğilimi içine girebilmektedir.

İstifleme Bozukluğu

İstifleme (biriktiricilik) bozukluğu olan kişiler, başkalarının değersiz olarak görebileceği eşyaları aşırı derecede saklarlar. Sahip oldukları şeylerden kurtulma ya da onlardan ayrılma konusunda sürekli zorluk yaşarlar. İstifleme bozukluğu olan kişiler genellikle rastgele öğeleri biriktirir ve bunları gelişigüzel bir şekilde saklar. Çoğu durumda, gelecekte ihtiyaç duyabileceklerini düşündükleri, değerli veya manevi değeri olan eşyaları saklarlar. Bazıları da biriktirdikleri eşyalarla çevriliyken kendilerini daha güvende hissederler. İstifleme bozukluğu, nüfusun tahmini olarak yüzde 2 ile 6'sında meydana gelir ve sıklıkla önemli sıkıntılara ve işlevsellik sorunlarına yol açar. Çoğu zaman evin çöp ev haline gelmesine neden olabilir. ​Siz veya tanıdığınız biri, biriktirme bozukluğu belirtileri yaşıyorsa, doktorunuza veya ruh sağlığı uzmanınıza başvurun. Halk sağlığı kurumları, belediyeler etkilenen bireyler için istifleme ve yardım alma sorunlarının ele alınmasına yardımcı olabilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), bir travmaya maruz kalan ya da tanık olan kişilerde meydana gelebilecek bir psikiyatrik bozukluktur. Travma, ciddi yaralanma veya ölüm olasılığını içeren yoğun bir olaydır. Doğal afet, ciddi bir kaza, terör eylemi, savaş/çarpışma, işkence, tecavüz, cinsel şiddet veya ciddi yaralanma gibi travmatik bir olayı yaşayan, tanık olan ya da ölümle tehdit edilen kişilerde TSSB ortaya çıkabilir. TSSB ayrıca yakın bir aile veya arkadaşın şiddetli ölümünü öğrenen bir bireyde de ortaya çıkabilir. ​Travmatik bir duruma maruz kalan bir kişinin yaşadığı travmatik durumun ruhsal travma niteliğini kazanıp kazanamayacağı ya da TSSB gelişip gelişmeyeceği birçok faktöre bağlı olabilir. Travmanın niteliği, şiddeti ve süresi, travma öncesi, sırası ve sonrası ile ilgili birçok etken, sosyal destek düzeyi, bireyin travmatik olay karşısındaki duyarlılığı ve toplumsal kültürel farklılıklara göre değişiklik gösterebilir. Kişinin başından geçen olayların yarattığı stres onun dayanabilme gücünü aştığında ruhsal travma yaşantısı ortaya çıkar. ​Tüm insanların yaklaşık % 80-100’ünün hayatları boyunca en az bir travmatik olaya maruz kaldığı tahmin edilmektedir. Erkekler daha çok travmatik olaya maruz kalır ancak kadınlarda TSSB gelişme riski biraz daha fazladır (kadınlarda % 10.4-19, erkeklerde ise % 5-10). ​TSSB belirtileri şunları içerir: Düşünceler ve duygular yoluyla travmayı yeniden yaşamak – TSSB'si olan kişiler, travmatik olay sona erdikten sonra yaşadıklarıyla ilgili yoğun, uzun süren rahatsız edici düşüncelere ve duygulara sahiptir. Olayı geri dönüşler veya kabuslar yoluyla yeniden yaşayabilirler. Travmatik olayla ilişkili uyaranlardan kaçınmak – TSSB'si olan kişiler, travmayı düşünmekten kaçınırlar ve travmayı hatırlatan durumlardan, insanlardan ve yerlerden uzak dururlar. Travmatik olaydan sonra başlayan ya da kötüleşen zihinsel durum ve duygudurumda olumsuz değişiklikler – TSSB'si olan kişiler, travmatik olayın önemli bir kısmını hatırlamakta zorluk yaşayabilirler. Bazı insanlar kendini uyuşmuş, diğer insanlardan kopmuş veya yabancılaşmış gibi hissedebilirler. Eskiden zevk aldıkları veya çevrelerindeki dünyanın bir parçası olduğunu hissettikleri etkinliklerden hoşlanmayabilirler. Travmatik olayla ilişkili uyarılma ve tepki verme biçiminde değişiklikler – Öfke, korku veya endişe gibi yoğun duygulara sahip olablirler. İnsanlar kolayca korkabilir veya irkilebilirler. Yüksek bir gürültü veya kazara bir dokunuş gibi sıradan bir şeye güçlü olumsuz tepkiler verebilirler. Birçok insan uyumakta zorluk çekerler. ​Travmatik bir olaya maruz kalan birçok kişi, olayı takip eden günlerde yukarıda açıklananlara benzer belirtiler yaşar. Bu belirtiler travmadan hemen sonra başlayabilir. Üç günden uzun sürerse, “akut stres bozukluğu” adı verilen ilgili bir durumun belirtileri olabilir. Ancak bir kişiye TSSB teşhisi konması için belirtilerin bir aydan fazla sürmesi ve kişinin günlük işleyişinde önemli sıkıntı veya sorunlara neden olması gerekir. TSSB sıklıkla depresyon, madde kullanımı, hafıza sorunları ve diğer fiziksel ve ruhsal sağlık sorunları gibi diğer ilgili durumlarla birlikte ortaya çıkabilir. ​Travma yaşayan herkesin TSSB geliştirmediğini ve TSSB geliştiren herkesin psikiyatrik tedavi gerektirmediğini belirtmek önemlidir. Bazı insanlar için TSSB belirtileri zamanla azalır veya kaybolur. Diğerleri destek sistemlerinin (aile, arkadaşlar vb.) yardımıyla daha iyi olurlar. Ancak TSSB'si olan birçok insan, yoğun ve engelleyici olabilen psikolojik sıkıntıdan kurtulmak için profesyonel tedaviye ihtiyaç duyar. Travmanın ciddi sıkıntılara yol açabileceğini hatırlamak önemlidir. Bir kişi ne kadar erken tedavi görürse, iyileşme şansı o kadar iyi olacaktır. Hem psikoterapi hem de ilaç tedavisi, TSSB için kanıta dayalı etkili tedaviler sağlar.

Akut Stres Bozukluğu

Akut stres bozukluğu, tıpkı TSSB'nin yaptığı gibi, travmatik bir olaya tepki olarak ortaya çıkar ve belirtiler benzerdir. Ancak belirtiler olaydan üç gün ile bir ay sonra ortaya çıkar. Akut stres bozukluğu olan kişiler travmayı yeniden yaşayabilir, geçmişe dönüşler veya kabuslar görebilir ve kendilerini uyuşmuş veya kopuk hissedebilirler. Bu semptomlar günlük yaşamlarında büyük sıkıntı ve sorunlara neden olur. Etkili şekilde tedavi edilse bile bu bireylerde TSSB gelişme riski mevcuttur. Akut stres bozukluğu olan kişilerin yaklaşık yarısı TSSB'ye devam eder.

Uyum Bozukluğu

Uyum bozukluğu, stresli bir yaşam olayına yanıt olarak ortaya çıkar. Bir kişinin stres etkenine tepki olarak yaşadığı duygusal veya davranışsal belirtiler, meydana gelen olayın türü için makul olarak beklenenden genellikle daha şiddetli veya daha yoğundur. ​Belirtiler arasında gergin, üzgün veya umutsuz hissetme, diğer insanlardan kendini geri çekme, karşı gelme davranışları veya dürtüsel davranışlar sergileme, titreme, çarpıntı ve baş ağrısı gibi fiziksel belirtiler görülebilir. Belirtiler örneğin işte, okulda veya sosyal etkileşimlerde, hayatın önemli alanlarında önemli bir sıkıntıya veya işlevsellik sorunlarına neden olur. Uyum bozukluklarının belirtileri, stresli bir olaydan sonraki üç ay içinde başlar ve stres etkeni veya sonuçları sona erdikten sonra altı aydan fazla sürmez. ​Stresör tek bir olay (duygusal bir ayrılık gibi) olabilir veya birden fazla olay olabilir. Stresörler tekrarlayıcı veya sürekli olabilir (artan sakatlık ile devam eden ağrılı bir hastalık gibi). Stresörler tek bir bireyi, tüm aileyi veya daha büyük bir grubu veya topluluğu etkileyebilir (örneğin, bir doğal afet durumunda). Ayakta ruh sağlığı tedavisi gören bireylerin tahminen %5 ile %20'sinde başlıca uyum bozukluğu tanısı vardır. Genellikle psikoterapi ile tedavi edilir.

Bedensel Belirti Bozukluğu

Bedensel belirti bozukluğu, bedensel belirtilerle ilgili aşırı düşünce, duygu ve/veya davranışların eşlik ettiği bir veya daha fazla bedensel belirtiyle karakterize bir bozukluktur. ​Bedensel belirti bozukluğunda iki temel özellik vardır: Uzun süredir devam eden ve sıkıntıya veya psikososyal bozulmaya neden olan bir veya daha fazla mevcut bedensel belirti. Bedensel belirtiler veya sağlık sorunlarıyla ilgili aşırı düşünceler, endişeler veya davranışlar. ​Bedensel belirti bozukluğunda yaygın olan bedensel belirtiler şunları içerir: - Ağrı belirtileri – Eklem ağrısı, bacak/kol ağrısı, sırt ağrısı, baş ağrısı, göğüs ağrısı, karın ağrısı, idrarda yanma ve yaygın ağrı - Spesifik olmayan belirtiler – Yorgunluk, senkop ve baş dönmesi - Sindirim sistemi belirtileri – Bulantı, kusma, karın ağrısı, şişkinlik, gaz ve ishal - Kardiyopulmoner belirtiler – Göğüs ağrısı, nefes darlığı ve çarpıntı - Nörolojik belirtiler – Hareket bozuklukları, duyu kaybı, güçsüzlük ve felç - Üreme organı belirtileri – Disparoni, dismenore ve erektil disfonksiyon ​Genel yetişkin popülasyonda somatik belirti bozukluğunun yaygınlığı %5-7 civarında olabileceği tahmin edilmektedir. Bu bozukluk çocuklukta, ergenlikte veya yetişkinlikte başlayabilir. Kadınlar erkeklerden daha fazla bedensel belirti bildirme eğilimindedir. Son dönem çalışmalarda10:1’lik bir orandan bahsedilmektedir. Bedensel belirti bozukluğu, bedensel belirtileri açıklayan genel bir tıbbi hastalıkla birlikte veya onsuz ortaya çıkabilir. Kanser veya kalp hastalığı olan hastaların %15’inde ve irritabl bağırsak sendromu veya fibromiyaljili hastaların %26’sında bedensel belirti bozukluğu saptanmıştır. Önemli bir genel tıbbi bozukluğu olan hastanın aynı zamanda bedensel belirti bozukluğuna sahip olup olmadığını belirlemenin anahtarı, tıbbi hastalığa karşı zihinsel, duygusal ve davranışsal tepkilerin, bu tıbbi bozukluğu olan diğer hastaların çoğuna kıyasla aşırı olup olmadığını belirlemektir. Günlük yaşamımızda yüklendiğimiz ruhsal stres bazen kendini bir bedensel belirti olarak ifade eder. Çoğunlukla rahatsızlık veren bu belirtiler için tıbbi yardım arama davranışı içine gireriz. Herhangi bir fiziksel hastalıktaki belirti makul olabilecek bir ilgi konusu olurken, bedensel belirti bozukluğunda bu fiziksel belirtiler gereğinden fazla odak noktası haline gelir. Bazen bu durum artan tıbbi ziyaretlere, gereksiz tıbbi testlere ve komplikasyonlara neden olabilecek gereksiz girişimlerle sonuçlanır. Ağır hastalar arasında, fiziksel belirtiler hastanın kimliğinin merkezi bir özelliği haline gelebilir ve kişilerarası ilişkilere hakim olabilir. Kişinin psikososyal ve fiziksel işlevselliği azalır ve hastanın engelliliği ailelere önemli bir yük getirir. Bedensel belirti bozukluğunun yönetimi, hastaya özel çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Tedavide hasta hekim iletişiminin ön planda olduğu psikoterapi seçenekleri ve bazı durumlarda farmakoterapi önerilmektedir. Bedensel belirti bozukluğunu yönetmedeki birincil amaç, belirtileri tamamen ortadan kaldırmak yerine, sağlık kaygısını ve belirtilerle ilgili davranışları azaltmayı içeren fiziksel belirtilerle başa çıkmayı sağlamaktır. Bu hedefin bir parçası olarak, kişilerin mesleki ve kişilerarası işlevselliği geliştirmeye çalışmalıdır. Sağlıklı bir yaşam tarzı, fiziksel, sosyal ve uyku hijyeni, düzenli egzersiz ve hobileri yerine getirme gibi diğer aktiviteleri teşvik etmek faydalıdır.

Hastalık Anksiyetesi Bozukluğu (Hipokondriyazis)

Daha önceleri hipokonriazis olarak adlandırılan hastalık anksiyetesi bozukluğu, bir hastalığın varlığını destekleyecek tıbbi bir kanıt olmasa bile, fiziksel belirtilerin ciddi bir hastalığın belirtileri olduğuna dair aşırı endişe ile karakterizedir. Kişinin esas yakınması fiziksel belirtilerden çok hasta olma endişesidir. Ciddi bir hastalığa yakalandığı veya ciddi bir hastalığını gelişeceği konusunda gerçekçi olmayan bir korkuları vardır. Bazıları korkularının mantıksız veya temelsiz olduğunu fark edebilir. Yine de korkularını kontrol etmekte yetersiz kalırlar. Bu bozukluk herhangi bir yaşta başlayabilir, ancak en yaygın başlangıç yaşı erken yetişkinliktir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit olarak görülür. Tedavide hastanın şikâyetlerini ciddiye almak ancak gereksiz tetkikten kaçınmak gerekir. Farmakoterapi özellikle anksiyetenin hafiflemesine yardımcı olabilir. İyi bir terapi desteği ile bedensel belirtilerin yanlış yorumlanması, uyumsuz davranış ve bilişsel kalıpların tanımlanması, belirtiler ve psikolojik sıkıntı hali için alternatif açıklayıcı modellerin oluşturulması ve belirtilerle başa çıkma yöntemlerinin geliştirmesi sağlanabilir.

Dissosiyatif Bozukluklar

Dissosiasyon, bir kişinin düşünceleri, anıları, duyguları, eylemleri veya kim olduğu duygusu arasındaki bağlantısızlıktır. Bu herkesin yaşadığı, aşina olduğumuz normal bir süreçtir. Hafif dissosiyasyon örnekleri arasında hayal kurma, otoyol hipnozu, bir kitap veya filmde dalıp kaybolma yer alır. Tüm bunlar kişinin yakın çevresinin farkındalığıyla temasını kaybetmesini içerir. Gündelik yaşamda en sık rastlanan dissosiyasyon bazı yaşam gerçeklerinin görmezden gelinmesidir. Böylelikle bazı varoluşsal gerçekliklerin yarattığı kaygıyla daha iyi baş ederiz. Kaza, afet veya suç mağduru olma gibi ağır travmatik bir deneyim sırasında gelişen dissosiasyon, bir kişinin başka türlü katlanılması çok zor olabilecek şeylere tahammül etmesine yardımcı olabilir. Ancak bu mekanizma aşırı ölçüde olduğunda sağlıksız dissosiyasyon adını alır ve kişinin ruhsal bütünlüğünü bozabilir. Dissosiyatif bozukluklar sıklıkla önceki travma deneyimiyle ilişkilidir. Çocukluk çağında olan ve uzun süre devam eden travmalar, erişkinlik yaşamımızda izleri görülen ruhsal travmalara neden olabilir ve çeşitli dissosiyatif bozukluklara yol açabilirler. ​Dissosiyatif bozukluklar bellek, kimlik, duygu, algı, davranış ve benlik duygusu ile ilgili sorunları içerir. Dissosiyatif belirtiler potansiyel olarak zihinsel işleyişin her alanını bozabilir. Bazı kişilerde organik neden bulunamayan bedensel yakınmalar, baygınlık nöbetleri, öfke krizleri, intihar düşünceleri, gün içerisinde hatırlayamadığı davranış ve zaman dilimleri olması gibi belirtiler görülebilir. Dissosiyatif belirtilerin örnekleri arasında, hafıza kayıpları, kişinin vücudunun dışındaymış gibi hissetme deneyimi, çevresine karşı yabancılaşma duyumları ve farklı zamanlarda ortaya çıkarak farklı şeyler söyleyen ve yapan farklı kişilik durumları sayılabilir. ​Üç tür temel dissosiyatif bozukluk vardır: - Dissosiyatif kimlik bozukluğu – Diğer adıyla çoklu kişilik bozukluğu, her biri kendi algılama, düşünme ve dünyayla ilişki kurma örüntüsüne sahip, birbirinden farklı iki ya da daha fazla kimlik ya da kişilik durumunun varlığı. - Dissosiyatif amnezi - Normal unutkanlık ile açıklanamayacak kadar büyük önemli kişilik bilgilerinin veya olayların hatırlanamaması durumu. - Depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) – kişinin bedeni, duyguları, duyumları, düşünceleri ve eylemleriyle bağlantısını kopmuş veya ayrık hissetmesi. - Derealizasyon bozukluğu (gerçekdışılık) – Çevredekilerle ilgili olarak gerçekdışılık ya da kopukluk yaşantıları ​Dissosiyatif bozukluklarında ilaç tedavisinin etkinliği çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Tek yararlı tedavi yöntemi psikoterapidir, psikoterapi ile iyileşme olanağı sağlanabilir.

bottom of page